Yaklaşan Yeni Çağ Novasen

Singapur’da kamusal alanda “istenmeyen davranışlarda” bulunan vatandaşları uyarmak üzere “Xavier” adı verilen otonom bekçi robotları denemek üzere üç haftalık bir pilot çalışma başlatıldı.[1] Artık medyada bu tarz haberlere sıkça rastlayacağız. Şimdilik bu elektronik varlıklara yaygın adıyla “robot” desek de çok uzak olmayan bir zamanda siborg gibi yeni adlar da dolaşıma girecektir. Yapay zeka ile işleyen bu varlıklar, önceleri “insanların elinden kimi işleri alacağı” korkusuyla/ beklentisiyle kimilerinde korku kimilerinde iyimserlik yaratıyordu. Daha çok da gündelik hayatın kolaylaşmasını sağlayan işler robotlara devrediliyordu. Artık yapay zekanın farklı bir evresine geçildiği görülüyor. Şimdi insanların el atamayacağı, gözle görülmeyecek kadar küçük üretimleri yapmaya başladılar. Yapay zeka ve üretim sistemlerinin bu düzeyde gelişkinleştiği yerde yani Dünya’da işler iyiye gidiyor mi peki? Hayır gitmiyor. Bu yazıda bir gezegen olarak Dünya’nın haline bir bakalım diyoruz.

James Lovelock 100 yaşını aşmış bir bilim insanı. Bilim dünyasında adını asıl olarak 1972’de ortaya attığı Gaia teorisiyle duyurmuş; tıp ve kimya alanında uzman, yaptığı bazı icatlar bile var. Tıp ve kimya alanındaki uğraşlarının dışında iklim bilimi üzerine ve dünya dışında yaşam olasılıklarını araştıran bir mühendis. Bu çok yönlülüğü yazdığı her satırdaki yorum gücünde hissediliyor. Yaşı geçkince de olsa bilim insanı olmanın sorumluluğuyla ve insanlıkla bütünleşen duygularıyla 99 yaşında oturup Novasen: Yaklaşan Hiperzeka Çağı[2] adıyla bir kitap yazıyor. Böyle bir bilim insanına bir ayağı çukurda demek haksızlık olur; ona ait olduğu insanlıkla kendisini bütünleşik hissetmesini sağlayan bir abıhayattan (ölümsüzlük suyu) tatmış demek daha doğru olur. İnsanlık türünün her döneminde böyle insanlar vardır; zindanlara atılsa da dışarıdaki insanlardan kopmamış, işkenceler yapılsa da zorbalara yakarmamış insanlar: Blanqui’yi hatırladım mesela. Ömrünün çoğunu zindanlarda geçirmiştir ama zamanının bütün fizik kitaplarını hatmetmiş ve Yıldızlardan Ebediyete kitabında dışarıdakilerden çok daha birikimli ve öngörülü metinleri iyimserlik içinde yazmıştı.

Dünya’yı ve insanı anlamaya çalışmanın birçok perspektifi var; bunlardan biri zamanı biraz daha geniş tutarak jeolojik devirler açısından bakmak olabilir; Lovelock’un kurduğu bilgi bu perspektiften. Evren 13,7 milyar, Dünya ise 4,5 milyar yaşında. Dünya’daki yaşamın başlangıcı ise 3,7 milyar yıl öncelere dayanıyor. Bu rakamlar bile dünyanın ve yaşamın bir hayli yaşlı olduğunu anlatmaya yeter. İnsan türü de bu yaşamsallığın içinden çıkmış bir yaşam formu. Yine de onun farklı bir özelliği olduğu kesin, insan bilinçli bir yaşam. Yani Dünya, kendini kendi içinden çıkardığı bir form üzerinden anlayabiliyor. Tam bu noktada, R.Kurzweil gibi uydurukçu isimlerin çeşitli spekülasyonlar yaptığını da görüyoruz. Örneğin Kurzweil, evrimin hedefinin evreni, tamamen akılla doldurmak olduğunu söylüyor.[3] Bu tür tutumlar, maddi oluşa teleolojik anlamlar yüklemenin yanında kimi açıdan animistik dönemi hatırlatıyor doğrusu. Yine de bütün dönemlerde olduğu gibi her tür gelecek öngörüsü ilgimizi çekiyor. Bir zamanlar gökteki yıldızların durumuna bakarak gelecek “okuması” yapan müneccimler vardı. Şimdi bu işler biraz daha profesyonelleşti elbette.

Bizim yaşlı bilgemiz Lovelock, gelmekte olan yeni çağın habercisi olarak bir farkındalığı yaratmak amaçlı olarak yazmış Novasen’i. Dikkat çektiği mesele Dünya’nın yaşlı bir gezegen olarak bunca milyar yıldır çalışan soğutma sisteminin artık iyice kırılganlaşması. Dünya kendini besleyen enerjiyi Güneş’ten alıyor ama bu aynı zamanda ölümcül bir tehdit içeriyor. Dünya, bu ölümcül yanları savuşturacak bir ekosistem oluşturduğu için yaşam başlamış ve her şey bu çerçevede sürüyor. Dünya, kendisinde akıllı bir form oluşturacak denli dengeli çalışan bir soğutma sistemi çalıştırıyor; Lovelock bu “canlılığa” Gaia adını vermiş. Gaia adı Yunan mitolojisinden geliyor; Toprak Tanrıçası’nın adı. Teorinin en temel tezi, yaşamın, başladığından beri çevresini yaşanabilirliği sürdürecek şekilde değiştirmek üzere çalıştığıdır. Bu, çok boyutlu ve karmaşık bir süreçtir (s.28). Bu teoriyi ilk kez 1972 yılında bir bilim dergisinde yayınlamış ama entelektüel camiada fazla destek görmemiş. Yalnızca Bruno Latour’un desteklediğini söylüyor. Yaşlı bir gezegen olan Dünya, soğutma sistemini iyi çalıştıramazsa yaşam sona erecek.

Dünya’da işler hiç de iyiye gitmiyor, her ne kadar kozmosta anlayabilen tek varlık insan olsa da Dünya’nın yaşadığının pek farkında değil. Lovelock bunun dile ve mantığa fazla bağlılığımızdan kaynaklandığını düşünüyor. Oysa Dünya’nın canlılığını ve çok boyutlu sistemini anlayabilmek için çizgisel bir mantık yerine sezgisel düşünmeye ihtiyacı var insanın (s. 28). Gerçekte evrimsel olarak insan dili ve mantığı çok geç edindi aslında; evrimin uzun sürecinde daha ziyade sezgisel yetileriyle hayatta kalmayı başarmıştır. Bir uçurumun kenarında, vahşi bir kaplanla karşı karşıya kaldığında bilinçli bir düşünme imkanı yoktu ve hayatta kalmasını sağlayan eylemleri sezgileriyle seçmişlerdi. Bu bakımdan da Lovelock, Gaia teorisinin mantıksal bir açıklamasını yapmanın çok güç olduğunu söylüyor; bu teoriye göre bütün Dünya, tek bir canlı organizma gibi davranıyor.[4] Sadece Dünya’nın değil, herhangi bir canlı sistemin işleyişini neden-sonuç ilişkisiyle açıklamak imkansızdır. Ha, şu da var; günümüzde Dünya ekosisteminin işleyişiyle ilgili edindiğimiz yeni bilgiler Gaia teorisini haklı çıkaracak türde ilerliyor. Lovelock, kendi görüşüne destek olarak Einstein’ın bir sözünü alıntılıyor: “Sezgisel zihin kutsal bir armağandır, akılcı zihinse inançlı bir uşak. Biz uşağı onurlandıran, armağanı unutan bir toplum yarattık (s. 34).

Lovelock’un Dünya’ya ve geleceğine dair bakışını kurduğu yer jeolojik devirler dedik. İçinde bulunduğumuz Antroposen Çağı, kömürden yararlanarak icat edilen buharlı motorun kullanımıyla başlıyor. 1712’de Newcomen’in icat ettiği buharlı motor, insanların fiziksel dünyayı kitlesel ölçekte dönüştürme imkanının yolunu açtığı için insanlığın asıl değişimi başlıyor. Bu yüzden de Antroposen’in başlangıcını buharlı motorun icadı olarak alıyor.[5] “Kömür madenciliğini kullanarak güneş ışığı enerjisinin hasat edilmesiyle başlayan” Antroposen’de insanlar, Dünya’da depolanmış Güneş enerjisini yararlı şekilde kullanmaya başlayarak radikal değişiklikler yapmayı başardılar. Daha önceden enerjiyle ilgili en büyük gelişim, organizmaların fotosentezle ışığı kimyasal enerjiye çevirmesiydi. Antroposen sonrasında gelecek çağ da güneş enerjisinin enformasyona çevrildiği Novasen olacaktır (s. 52). Demek ki Dünya’da Gaia’nın işleyişi, güneş enerjisinin kullanım biçimine göre düzenlenmiş. Yaşamın başlangıcı, dönüşümü ve geleceği bu minvalde düşünülmeli.

Buharlı motorun kullanımı yeni zenginliklere ulaşmayı getirdiği gibi büyük yoksullular da yarattı ve ortaya çıkan sonuç, insan tarafından Dünya’nın hırpalanması oldu. Lovelock’un bu kitabı yazmasının temel derdi de tam olarak bu yıkıma dikkat çekmek çünkü bu yaşlanmış gezegende işler gerçekten kötüye gidiyor. Bugün Dünya’nın “iyileştirilmeye” çalışılması yerine muazzam masraflarla Mars’ta, şurada burada yaşam olanakları araştırmaları yapılıyor, ki bunların hiçbir haklılığı yok. Dünya için gerçek tehditler ve imkanlar burada bulunuyor. En büyük tehdit Dünya’nın gitgide ısınıyor olması. Peki Antroposen’i sona erdirip Novasen’i başlatacak olan ne? Kitabın fütüristik yanı burada başlıyor, zaten kitabın alt başlığı Yaklaşan Hiperzeka Çağı. Demek ki insanlardan üstün ve öte bir zeka sahne alacak. Bunlar, siborglar yani, yapay zeka tarafından yapılmış yapay zekalar. Siborg terimi ilk olarak 1960’ta, sibernetik bir organizmayı ifade etmek için kullanılmış. Siborglar kendilerine yeterli olmakla birlikte mühendislikle bir araya getirilmiş malzemelerden oluşan bir organizma. Bugün kısmen canlı ama makine bir varlığı ifade etmek için kullanıyoruz. Organik olmayan bu varlıklar, belki de Dünya’nın kurtuluşu için umut olabilir.

2015’te AlphaGo adlı bir yapay zeka, profesyonel bir go oyuncusunu yendi. Go oyunu dünya üzerindeki en karmaşık dallanma katsayısı içeren kurgudur. Satrançta bile 35 olan dallanma katsayısı, go oyununda 250’dir. Üstelik AlphaGo yapay zekası, oyunu kendisi öğrenip yapay zeka sezgisiyle dünya şampiyonunu yenmişti. AlphoGo’nun başardığı iki şey önemli; ilki kendi kendine öğrenmesi yani özerklik, ikincisi de insan üstü bir beceriye ulaşması (s. 90). İşte Novasen’e girdiğimizin işareti tam da bu iki özellik olabilir. Artık bilgisayarlar kendi kendini tasarlayıp yapabilmektedirler. Günümüzde yapay zeka, insanın yapamayacağı kimi şeyleri de yapıyorlar. Yeni aygıtlar tasarlayabilmelerinin önü açık. İnsanlık tarihinde yaşanan zamanın içinden gelecekle ilgili tahminler hiç de başarılı olmamıştır. Yaşanan zaman, insanın geleceği öngörebilmesi için o kadar da veri içermiyor çoğunlukla ve büyük değişimler hiç beklenmedik şekilde ortaya çıkıyor.

Biz bütün insanlığın üzerinden düşünerek baktığımızda hikaye bu ama insanların dünyasına gerçek anlamda indiğimiz zaman görülen o ki filler tepişiyor, çimenler eziliyor. Hikayenin bu tarafına Lovelock’un en ufak şekilde değinmediği ortada. Antroposen’de Dünya’daki yaşamın sonunu getirebilecek ısınma hangi koşullarda gerçekleşiyor peki? Kapitalizm olmasaydı yani ekonomik büyüme yarışı sürmeseydi Antroposen böylesine yıkımcı olacak mıydı? Dünya’nın ısınmasından tüm insanlığı sorumlu tutmak, gerçek faillerin suçunu gizlemek anlamına da gelir. Bugün dünyada 2,5 milyardan fazla insan henüz elektrik ile bile tanışmış değilken içine girilen vahim durumdan apaçık ki kapitalist dünya sorumludur. Yaşlı bilge Lovelock’un kitabında kapitalizme dair bir çift lafının olması gerekirdi. Günümüzde insanlığın durumu ve geleceği üzerinde kim konuşacaksa öncelikle kapitalizm meselesini masaya yatırmak zorunda. Kapitalizmin eleştirisi yapılmadan yani Antroposen’den ziyade Kapitolosen’den söz etmeden dünyanın ve Dünya’nın geleceğine dair ne kadar konuşsak boşunadır.


[1] https://terrabayt.com/gelecek/singapurun-distopik-bekci-robotlari/?fbclid=IwAR027AxaLSS2t5vJUs1ePPLbrlf7_XE1GIQyMNEBZ2v__6DmDTdKXyq25_Q

[2] James Lovelock (2021), Novasen: Yaklaşan Hiperzeka Çağı, Çev: Esra Kılıç, İstanbul: Kolektif Kitap.

[3] T.Hülswitt/R.Brinzanik (2012). Sonsuza Kadar Yaşayacak mıyız?, Çev: Ümit Kaya, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 26.

[4] Bu karmaşık sistemi anlaşılır kılacak bir yapım olarak Darren Aranofsky’nin Sıradışı Bir Kaya adlı belgeseli izlenebilir. Şu linkte mevcut: https://www.dailymotion.com/video/x6s8a26

[5] Bu dönemin iktisadi ve bilimsel koşullarını daha nesnel şekilde ele alan Boris Hessen’in Newton’un Principia’sının Toplumsal ve İktisadi Kökleri kitabı mutlaka incelenmeli. Teknik ve bilimsel gelişmelerin gökten zembille düşme yahut bir “dahi”nin kafa gücü sayesinde ortaya çıkma tezlerinin yanlışlığı görülmüş olur.