İnsan, doğaya egemen olmak için yeni ve daha iyi araçlar yaratırken, bu araçların ağına düşmüş ve onlara anlam veren asıl ereğini “Kendini” yitirmiştir. Çağdaş insan bir tedirginlik ve giderek artan bir şaşkınlık duygusu yaşamaktadır. Çalışmakta, çabalamakta ama belirsiz bir şekilde, etkinliklerinin yararsız olduğu duygusuna kapılmaktadır.
Maddeye ilişkin tüm bilgisine karşın, insansal varoluşun en önemli ve temel sorunları karşısında bilgisiz kalınmıştır. İnsanın ne olduğu, nasıl yaşaması gerektiği, içindeki sayısız güçleri nasıl özgürleştirebileceğini bilmemektedir.
“Vicdan, insanın kendi içindeki uyumun bilincidir”
Vicdanımızı dinleyebilmek için kendi kendimizi dinlemeye gücümüzün yetmesi gerekir. İnsanın kendi kendini dinlemesi çok güçtür. Çünkü bu sanat, modern insanda pek ender rastlanan bir yeteneği, kendi kendisiyle yalnız kalabilme yeteneğini gerektirir. Biz, gerçekte “Yalnız kalma” korkusuna kapılmış bulunuyoruz. En sudan ve giderek en iğrenç beraberlikleri, en anlamsız etkinlikleri bile, kendi kendimizle yalnız kalmaya yeğ tutuyoruz. Kendi kendimizle yüzyüze gelme olasılığından korkar gibiyiz. Tanımadığımz birisiyle karşılaşmaktan utanır gibiyiz.
Vicdanımızın sesinin savsaklanması belki belli bir suçluluk veya huzursuzluk bazan da yorgunluk ve kayıtsızlık tepkisiyle karşılanmaktadır. İnsan vicdanının sesinden kaçamaz ve ussalaştıramazsa fiziksel ve zihinsel hastalıklar ortaya çıkar.
“Mutluluk erdemin ödülü olmayıp, kendisi bir erdemdir”
Mutluluk ve mutsuzluk gerçekte tüm organizmaya yani kişiliğin bütününe ilişkin durumların anlatımıdır. Mutluluk, canlılığın, düşünme ve duygu yeğinliğinin, insansal üreticiliğin artışı ile mutsuzluk ise, bu yetenek ve işlevlerin azalması ile bağlantılıdır.
Mutluluk, insanın insansal varoluş sorununun yanıtını bulmuş olmasının göstergesidir. Bu yanıt, insanın gizilgüçlerinin üretici bir şekilde gerçekleştirilmesi ve böylece kendi özünün bütünlüğünün korunması, aynı zamanda kendisini dünya ile birlik ve beraberlik içinde duyumsamasıdır. Gücünü üretici bir şekilde harcamakla insan, güçlerini arttırır, yani tüketilmeden yanar.
Fiziksel ya da düşünsel acı insansal varoluşun birer parçasıdır. Onları yaşamaktan kaçınılmaz. İnsanın kendini ne pahasına olursa olsun acıdan koruması ancak tam bir kayıtsızlıkla sağlanabilir. Ama böyle bir kayıtsızlık, mutluluğu ve yaşama gücünü de dışta bırakır. Bu nedenle mutluluğun karşıtı, keder ya da acı olmayıp içsel kısırlığın ve üretici olmayışın sonucu olan bunalımdır.
Mutluluk, insanın en büyük başarısıdır. Çünkü insanın kendisine ve dünyaya karşı üretici bir yönlenmeye kişiliğin bütünüyle verdiği yanıttır. Mutluluk (neşe) yaşama sanatında kısmi ya da tam bir başarının kanıtıdır.