Ankara’da sokakla ilgisi olan hemen herkesin adını “yakından” bildiği suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan‘ın gözaltına alınmasının yankıları sürüyor.
Kaplan ve adamlarının bir bölümü dün öğle saatlerinde adliyeye çıkarıldı. Büyüteç’i yazdığım sırada şüphelilerin adliyedeki işlemleri devam ediyordu.
Başkent’te son on yıldır adı sıkça duyulan, siyasetçi, polis ve yargı mensupları ile bağlantıları olduğu iddialarıyla gündeme gelen Kaplan’ın “savcılık” talimatıyla gözaltına alınması epeyce ismi huzursuz etti.
Huzursuzluğun sebebi, bağlantılarının yavaş yavaş aydınlanacak olması elbette.
Kaplan’la teması olanlar şimdilerde kapı zillerinin ne zaman çalınacağı endişesi içinde. Rüzgâr arkalarındayken Kaplan’la “aynı karede” olanlar –ki bunların bir bölümü kamu görevlisi ve siyasetçiler– pervasızca sürdürdükleri bu birlikteliğin, gün gelip rüzgârın terse dönmesiyle sona ereceğini hesap edemeyecek kadar gözlerini karartmışlardı.
Kendilerine yapılan “dostane” uyarılara kulak asmayıp bildiklerini okumakta sakınca görmeyen bu güruh, önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak yeni bilgiler ışığında adliyeyi “ikinci adres” yapacaklar. Şuanki görüntü böyle.
Hatırlı dostlar huzursuz
Yasal gözaltı süresince devam eden sorgu sırasında Kaplan’ın “iltisakları” hakkında bazı bilgiler verdiği emniyet kulislerinden yansıyan ilk bilgilerden.
Ne de olsa heybesi “ağzına kadar” dolu.
Kolay mı Ankara’da on yıldır piyasaya tek başına hâkim olmak? İstediği gibi at oynatmak? Kamu görevlilerinin yol vermesiyle astığı astık, kestiği kestik adama dönüşmek?…
Bunların hepsinin “bir bedeli olduğu” muhakkak.
Meslek gereği uzun süredir izlediğim süreçte, Kaplan’ın bilhassa yargıda ve poliste “hatırlı” dostlarının olduğunu biliyorum. Sadece ben değil tabii ki! Bilmesi gerekenler de var.
Mülakatlarda neler konuşuldu?
Polisiye ve adli olayları yakından izleyen gazeteci olarak yıllar içinde tanık olduğum ilginç bir soruşturma tekniğini aktarayım.
Kaplan gibi isimler, haklarındaki suçlamaların dışında kalan “iltisaklarını” açıklamak için emniyet ve adliye ile “adı konulmamış” pazarlık süreci başlatır.
Resmiyette itirafçı olmamasına karşın, hakkında adli soruşturma yürütülen şüpheli ya da şüpheliler, ifadelerine girmeyecek şekilde bilgi verir soruşturmacılara.
Zira işin bir de cezaevi aşaması vardır. Böylesi kişilerin cezaevinde her zaman –en azından rakiplerden– korunmaya ihtiyacı vardır. Resmi itirafçı olmaları, bağlantılarını anlatanlar bakımından ateşten gömlek giymek demektir ki; cezaevindeki yaşam sırasında korumaya ihtiyaç vardır.
Polise veya adliyeye verilen “mülakat” bilgilerinin kıymetine göre kendilerine bir istikamet gösterilir ve bu şekilde yaşamaya devam ederler.
Bu çerçevede Kaplan’ın da kendisiyle yapılan mülakatlarda bazı önemli bilgiler verdiği emniyet kulislerinde konuşulan konuların başında geliyor.
Yüksek yargı mensubuna villa ve araba iddiası
Soruşturma kapsamında edindiğim bilgilerden bir bölümünü şöyle aktarabilirim.
Öncelikle, Kaplan’ın temasının bulunduğu üst düzeydeki bir yüksek yargı mensubuna bir süre önce bir villa ve bir lüks araç satın aldığı iddiası gündemde.
Villanın Çayyolu’nda olduğu, lüks aracın ise Esenboğa Havalimanı yolundaki bir firmadan alındığı ifade ediliyor.
Kaplan’ın lüks araç için ödediği paranın miktarı 450 bin lira olarak biliniyor. Bu paranın, aracın alındığı dönemdeki bedelinin yaklaşık yarısı olduğunu belirteyim. Aracın bedelinin firmaya ödenme biçimi ise; iddiaya göre yine Ankara’da faaliyet gösteren bir özel hastanenin sahibinin sekreteri üzerinden yapıldı.
Günümüzde hiçkimse hele ki böylesi yapıların içinde olanlar bir başkasına “kara kaşı ya da gözü” için villa / lüks araç almaz. Bu harcamalar, neyin karşılığında yapıldı?
Korumaların vurulması faili meçhul kaldı!
Bir başka iddiayı aktarayım.
Kaplan’ın, Ankara’nın gözde semtlerinden Gaziosmanpaşa’da “Albüm ve Tren” adlı gece kulübünü işlettiği günler.
Buraya gelip giden kalbur üstü yargı mensubu, polis müdürü ve bürokratın sayısının belli olmadığı dönem.
Bir gece geç saatlerde, Türkiye’nin yakından tanıdığı isimlerden Sadık Soylu‘nun oğlu, eğlenmek amacıyla gece kulübüne geldi. Sadık Soylu; malum Süleyman Soylu‘nun amca oğlu.
Kapının girişinde Sadık Soylu’nun oğlu ile kapıdaki korumalar arasında tartışmada Soylu’nun oğlu dövüldü.
Takip eden günlerde, olaya karıştığı gerekçesiyle gece kulübünde çalışan korumalardan üçü, işyerinde ayağından vuruldu. İddiaya göre, tetiği çeken bizzat Kaplan’dı.
Vurulan korumalar şikayetçi olmadı. İşin ilginç yanı silahlı yaralama olayı polis kayıtlarında “faili meçhul” olarak kaldı!
2019’daki telefon dinlemelerine rağmen neden soruşturma yapılmadı?
Devede kulak bile olamayacak bu olayların dışında tuhaf bir durum daha var.
Hafta sonunda Ankara Emniyeti’nce gözaltına alınan şüphelilerden bazılarına bazı telefon konuşmaları soruldu.
Yeri gelmişken; Kaplan ve adamlarına yönelik başlatılan soruşturmanın içeriği, daha çok geçmişte yaşananlar ve faili meçhul kalmış olaylardan oluşuyor. Yani, dosya boş değil. Deliller mevcut.
İşte bu delillerden bazıları söz konusu telefon görüşmeleri.
Örneğin bir şüpheliye yöneltilen sorulardan bir bölümü 2019’da kayda alınmış telefon görüşmelerinin tutanakları.
Bu da 2019’da telefon takipleri yapıldığını gösteriyor.
Yanıtlanması gereken sorular
Şimdi madalyonun diğer yüzünü çevirip sorulara başlayayım:
İlk soru; madem, 2019’da Kaplan ve adamlarına yönelik teknik takip yapıldı, neden savcılık ve emniyet tarafından suç soruşturmasına dönüştürülmedi?
İkinci soru; eldeki verilerin suç soruşturmasına dönüştürülmesine kim / kimler engel oldu?
Üçüncü soru; ülke genelinde organize suç örgütlerine yönelik soruşturmaları yöneten Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Başkanlığı, Kaplan’a yönelik operasyon için düğmeye neden basmadı?
Dördüncü soru; bu dönemde sahip oldukları yetkiyi kullanmak yerine sessizliği tercih eden dönemin KOM Başkanı Mahmut Çorumlu nasıl Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı’na terfi etti? Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş nasıl İçişleri Bakan Yardımcısı oldu?
Beşinci soru; Hakimler ve Savcılar Kurulu ile Emniyet Genel Müdürlüğü, gelişmelere karşı harekete geçecek mi?
Operasyon süreci
Bu arada söz konusu operasyonun gerçekleştirilmesi, adliye ve emniyette idari karara bağlı olsa da siyasi iradeyi unutmamak gerekiyor.
Aldığım bilgilere göre; operasyon yapılması talimatı “yukarıdan” geldi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ankara Emniyeti, bir süredir dosya üzerinde çalıştı. Yeni delillere ulaşıldı. Savcılık talimatıyla Kaplan, Esenboğa’da gözaltına alındı.
Yurt dışına kaçma olasılığı ise Kaplan’ın adamlarının kendi aralarında yaptığı telefon görüşmelerinden belirlendi. Kaplan çok zorunlu olmadıkça iletişimde bulunmuyor. Adamları Kaplan adına gerekli iletişimi sağlıyor.
Bu süreçte Kaplan’ın adamlarının, Kaplan’a ait iş yerlerinin yöneticilerinden “acil para lazım” şeklindeki taleplerinden yola çıkan polis, kaçış olasılığını değerlendirip perşembe gecesi Kaplan’ı havalimanında gözaltına aldı.
Tablo ne anlatıyor?
Bu tabloyu şöyle okumak mümkün:
“Bir süredir Kaplan’la ilgili yaşananlar, kapalı kapılar ardından konuşulanlar, müdahale yapılması gerekliliği siyasetin en tepe noktalarında da dillendirildi.
Hele ki, Kaplan’ın özellikle dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile olan “iltisak” iddialarının her geçen gün daha yüksek sesle konuşulması, Kaplan ve adamlarına operasyon yapılmasının önünü açtı.”
Burada önemli bir konu var: Geçmişte özellikle polis ve savcılıklar üzerinden yürütülen benzer süreçlerde tasfiye edilen gruplar veya oluşumların yerini, siyasetin şekillendirdiği yenilerinin doldurduğu biliniyor.
Kamuoyunda bilhassa sosyal medyada bu konu hakkındaki paylaşımlarda en çok endişe edilen durum, tasfiye edilenlerin yerine yenilerin gelme olasılığı.
Bu satırların yazarı olarak; ortaya konulan endişenin yersiz olduğunu söyleyemem. Yakın tarihte benzer süreçte yaşandı; ki Ayhan Bora Kaplan’ın kendisi de böyle bir sürecin sonucudur.
Madem siyaset ve devlet böylesi bir iradeyi ortaya koydu; bunun devamının gelmesi şart.
Ülke genelinde hemen her yaşam alanının kendine özgü mafyası var. Bu yapıların tarumar edilmesi; sosyal adalet, kamu yönetimi ve huzurlu bir coğrafyanın sağlanmasında önemli.
Devletin olanakları kullanılarak oluşturulan çetelerin, yine devletin olanaklarıyla ortadan kaldırılmasının kıymeti gelecek kuşaklara bırakılacak mirastır.
Bir ilave daha yapayım; Kaplan’ın gözaltına alınmasından sonra Ankara Emniyeti’ne gelen “süreci takip” telefonlarının ardı arkası kesilmedi. Özellikle yargı kanadından “meraklı” davranış içindeki fazlaca isim, emniyetten bilgi almaya çalıştılar. Bu durum savcılık ve polisin dikkatinden kaçmadı.
Özellikle bürokratlar üzerindeki “devletin gözü” yeniden devrede.
Soylu’nun tepkisi
Operasyondan sonra yaptığı sosyal medya paylaşımından dolayı eski İçişleri Bakanı Soylu’ya parantez açmakta fayda var.
Soylu’nun gelinen noktada, durumdan fazlaca rahatsız olduğu anlaşılıyor.
Nasıl olmasın ki?
Makamında kendisini ziyaret eden Sezgin Baran Korkmaz‘ın kamera görüntülerinin dışında suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan’ın işlettiği “Albüm ve Tren” adlı gece kulübünün açılışı ile ilgili görüntülerden, bu görüntülerin bir yerlerde olmasından da söz ediliyor kulislerde.
Paylaşımını “hezeyan” olarak tanımlamak mümkün kuşkusuz.
Kendisinin karşısında olan hemen herkesi “iltisakla” itham eden Soylu, bu kez kendisi “iltisaklı” duruma düştü.
Yürütülen çete soruşturmasının haberleştirilmesini, “kendisine yönelik operasyon” olarak yorumlayan Soylu’nun konu üzerinde düşünmesinde fayda var.
Bu sonbahar epey hareketli geçecek. Vaziyet bunu gösteriyor.
Kaynak: T24, 12 Eylül 2023