Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü İşçilerin Çalışma ve Yaşam Koşulları ile Kanaat Deneyim ve Tutumları Alan Araştırması, ve Emek Araştırmaları 2016-2019 başlıklı araştırma/kitaplar, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSKAR) tarafından yayınlandı. Her ikisinin editörlüğünü de Aziz Çelik yapmış. Aziz Hoca ile 2017’de yayınlanan Türkiye’nin 1960’lı Yılları ve yakında çıkacak olan Türkiye’nin 1970’li Yılları kitaplarında birlikte çalışma şansına sahip oldum; siz muhtemelen Birgün gazetesindeki Emeğin Halleri köşesindeki yazılarından tanıyorsunuzdur zaten Aziz Hocayı.
Türki İşçi Sınıfının Görünümü, ismiyle müsemma bir alan araştırması. Alan araştırmasının koordinatörlüğünü kitabın editörlüğünü de yapan Aziz Çelik ile birlikte Hakan Koçak gerçekleştirmişler. Hakan Koçak Hocayla da 2015 yılında yayınlanan Türkiye’nin 1950’li Yılları kitabında birlikte çalışma şansına sahip olmuştum. Hakan Hocayı, Paşabahçe İşçilerinin sınıflaşma süreçlerini ele aldığı Camın İşçileri kitabından da hatırlayacaksınızdır.
DİSK ve IPSOS Sosyal Araştırmalar Enstitüsü tarafından oluşturlan geniş bir araştırma ekibi tarafından kotarılan ve Friedrich Ebert Stiftung (FES) Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından maddi olarak desteklenen bu çalışma 8 farklı açıdan işçi sınıfının fotorğrafını çekmeye çalışıyor. Çalışmaya konu olan verilerin, OHAL’ın hüküm sürdüğü 2017 yılının Eylül ve Kasım ayları arasında toplamış olması da işçi sınıfının bu sürece bakışını ortaya koyabilmesi açısından ayrıca önemli. Çalışma ilk iki bölümde işçilerin yaşam ve çalışma koşullarını ortaya koyuyor. Bu verilerden elde edilen taablolardan öğreniyoruz ki, Türkiye’de işçi sınıfı, ortalama hane halkı büyüklüğü 3,5 kişi olan çoğunluğu kiracı, aylık geliri asgari ücretin biraz üzerinde insanlardan oluşuyor. Bu insanların %48’i değil yaz tatiline gitmek, hiç izin kullanmadan yılı geçiriyorlar.%10’a yakını geçmişte bir yıldan fazla işsiz kalmış, %20’den biraz fazlası da iki aya yakın işsizlik deneyimine sahip.
Çalışmanın üçüncü bölümünde işçilerin hayatlarındaki en önemli sorunlar ortaya konulmaya çalışılmış ki pek de şaşırtıcı olmayan bir şekilde işçiler için en önemli sorunların başında %77 ile düşük ücret sorununun geldiği görülmüş. Bu problemi işsizlik ve sigortasız çalışma sorunları takip etmekte. Modern kölelik sistemi, özel istihdam bürolarının açılması işçilerin %85’inin olumu karşılamadığı bir durum.
Dördüncü bölümde işçilerin çalışma hayatı memnuniyetleri ve kanaatleri değerlendirmeye alınmış ve işçilerin %20’sinin çok, %57’sinin ise orta düzeyde çalışma hayatından memnun oldukları görülmüş.
Sendikal haklarla ilgili beşinci bölümle ilgili veriler ise gerçekten ilginç. Araştırma sonuçlarına göre çalışanların %25’i toplu iş sözleşmesi ve grev hakkını önemsiz görmekte.
İşçi sınıfının sınıfsal köken, sınıf bilinci ve sınıf aidiyeti ile ilgili tutum ve değerlerinin ele alındığı bölümde de gayet çarpıcı tablolarla karşılaşmaktayız. Çalışanların %37’si kendisini bir toplumsal sınıfa ait hissetmekte, kendisini bir toplumsal sınıfa ait hissedenlerin %42’si ise kendisini işçi sınıfının bir üyesi olarak görmektedir. Araştırmaya katılanlar kendilerini yaygın olarak “işçi” ve “çalışan” kelimeleri ile ifade etmeyi tercih etmekteler.
Araştırma sonuçları işçi sınıfının %14’ünün etnik ve dini ayrımcılığa uğradığını ortaya koymakta bunu %13,8 ile siyasi görüşleri nedeniyle uğranılan ayrımcılık takip etmektedir. Aradaki fark oldukça az gibi görünse de hâlâ benzer işleri yapan kadın ve erkek işçiler arasında bir ücret farkı olduğu da araştırma sonuçlarında yer almaktadır.
Emek Araştırması 2016-2019 başlıklı ise bu hafta ele almak istediğim diğer çalışma. Çalışma kendisini “Elinizdeki kitapta sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev, asgari ücret, 2018-2019 ekonomik krizinde emeğin durumu, AKP hükümetleri döneminde emek, başkanlık rejimi ve emek, OHAL uygulamasının emeğe etkileri, kiralık işçilik, emeklilerin durumu ve Türkiye ILO ilişkileri gibi konuları kapsayan araştırmalar ile ekonomik kriz ve taşeron işçilerin kadroya alınması konusunda DİSK’in politika önerileri yer almaktadır.” şeklinde tanımlamakta.
Kitapta 2018 yılında yaşanan ekonomik krizin işçi sınıfı üzerindeki etkileri ele alınmakta ve krizin görünümü enflasyon ve dövizlerdeki ani yükseliş, kapasite kullanımındaki düşüş, kredi faizlerindeki yükseliş, çeşitli sektörlerde yaşanan sorunlar vb. açılardan değerlendirilmektedir. Çalışmada ayrıca krizin ekonomiye olan güveni nasıl sarstığı da istatiki açıdan ortaya konmaya çalışılmaktadır.
Emek Araştırması bizlere Türkiye’de işçi sınıfının işgücüne katılım ve istihdam oranlarının düşük olduğunu, yaşanan ekonomik krizin istihdamı iyice gerilettiğini -daha da vahimi- krizin ekonominin istihdam yaratma kapasitesini de olumsuz anlamda etkilediğini göstermektedir. Nitekim sigortalı işçi sayısında son yılda 361bin kişilik azalış da bu durumu rakamlarla ifade etmektedir Çalışmaya göre “Ekim 2017’de 5 milyon 834 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısı bir yılda 517 bin kişi artarak 6 milyon 351 bine ulaştı. Geniş tanımlı işsizlerin 485 bini ümidini kaybetmiş işsizlerden, 1 milyon 579 bini iş aramayıp çalışmaya hazır olanlardan oluşuyor… Bunun ise 1 milyon 127 bini kadınlardan oluşmaktadır. Ekim 2018 itibariyle iş aramayıp çalışmaya hazır olanların yüzde 71’i kadınlardan oluşmaktadır.”
Emek Araştırması, Türkiye’de işçilerin büyük oranda toplu sözleşmelerden yararlanamadığını da göztermektedir. Bu udurm şu kelimelerle dile getirilir: “Türkiye’de ise toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısı sendikalı işçi sayısının çok altındadır. AÇSHB verilerine göre 2018 yılında toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısı 1 milyon 132 bindir. Sigortalı işçiler içinde sözleşme kapsama oranı yüzde 8,4 iken, kayıtlı ve kayıtsız işçiler dahil toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi oranı yüzde 7’ye gerilemektedir. Bir diğer ifadeyle 15 milyondan fazla işçi toplu iş sözleşmesi kapsamı dışındadır.”
Yakın zamanda tüm Türkiye’nin maruz kaldığı ve bugün de hukuken değilse de fiilen maruz OHAL şartları işçi sınıfını da olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Çalışma bu konuda ayrıntılı veriler sunmaktadır. Çalışmada bu konuda şu şekilde bir değerlendirme yer almaktadır: “OHAL döneminde en yaygın ihlal edilen hak çalışma hakkı olmuştur. 140 bine yakın kamu görevlisi somut bir delile dayanmadan, savunma hakkı tanınmadan ve adil yargılanma yolları tıkanarak kamu görevinden çıkarılmıştır (Tablo 5). İhraç edilenler sadece kamu görevinden çıkarılmakla kalmamış, damgalanmış, suçlu ilan edilmiştir; dahası emekli ikramiyelerinden mahrum bırakılanlar olmuştur. Ayrıca ihraç edilenlerin pasaportlarına el konularak seyahat özgürlükleri ve bir başka ülkede çalışma hakları da ortadan kaldırılmıştır. OHAL döneminde Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük kamu görevlisi tasfiyesi yaşanmıştır. Kamuda yaşanan tasfiye 12 Eylül dönemiyle kıyaslanmayacak kadar kapsamlıdır.”
Emek Araştırması çalışması ayrıca, vergi adaletsizliğinin arttığı ve verilerin çalışanların sırtına yüklendiği, özelleştirmelerin sonuçlarından en çok işçi sıınıfının zarar gördüğü, iş cinayetlerinin arttığı, çalışma sürelerinin uzadığı gibi hususlarda da verile sunmakta.
Her iki çalışmanın birbirlerini tamamladığını söyleyebiliriz. Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü, işçi sınıfının bizzat kendisi ile ilgili farklı açılardan bilgi sahibi olmamıza imkan verirken, Emek Araştırması, işçi sınıfının ülke içerisindeki fotoğrafını çekmeye zorunlarınu dile getirmeye odaklanmış. Çalışmanın bu konuda yapılacak diğer çalışmaları besleyecek zengin bir istatistiki veri ve analiz barındırması da cabası.
Kitap piyasada satılmıyor, araştırmacılara gönderiyorlar. Ancak DİSK’in kendi sitesinden indirmeniz de mümkün. Emeği geçen herkese teşekkür ederek, kitabın son cümlesini ben de tekrarlamak istiyorum: “Emeğin hakları mücadelesinde yararlı olması dileğiyle…”
- Afife Jale’den İstanbul Sözleşmesi’ne Bakmak - 17 Ağustos 2020
- Patrimonyalizm, Ayasofya ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi - 17 Temmuz 2020
- Haziran’da Ölmek Zor - 28 Haziran 2020