Çoğu insan gibi ben de bu seçimlerin Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimi olduğunu düşünüyorum.
Bu açıdan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesi gerektiğini de düşünüyorum uzunca bir zamandır, gene bir çoğu gibi.
Emek ve Özgürlük Bloku’nun da bu yönde bir eğilim belirtmekte herhangi bir tereddüde sahip olmaması fikri ile beraber.
Hatta, HDP kendi cumhurbaşkanı adayını çıkaracağını ilan ettiğinde, bunu da yanlış bulmuştum.
Konuyu kişisel düzlemde tartıştığım kimi arkadaşlarım bunu tabanın beklentilerini karşılama çabası olarak açıklamıştı.
Bu doğru bir argüman olamazdı, çünkü HDP, tartışmasız, tabanını hedefleri doğrultusunda mobilize edebilen bir parti.
Hatta bu konuda Türkiye siyasetinin en mahir partisi olduğunu söylemek mümkün.
Öte yandan, kuşkusuz bu durum, yani tabanın mobilize edilebilmesi, HDP tabanının pasif bir özne olduğu anlamına gelmiyor.
Bu nedenledir ki, partisinin taktik ve stratejik yönelimlerinin de bilincinde olarak davranan, o taktik ve stratejileri, gerektiğinde eleştirmekten geri durmasa da, hızlıca içselleştiren bir taban.
Dolayısıyla, tabiri caizse, gazı alınması gereken bir tabandan bahsetmiyoruz.
Kimi arkadaşlarım da nasılsa ilerleyen zamanlarda bu karar geri çekilir demişti.
Ben ise, ilerleyen zamanlarda geri çekilecek bir karardansa, HDP’nin Kılıçdaroğlu’nu kendisinin de adayı ilan ederek ağırlığını koyması gerektiğini düşünüyordum başından bu yana.
Velhasıl, olması gereken oldu.
HDP ve Emek ve Özgürlük bloğu cumhurbaşkanı adayı çıkarmadı.
Bu doğruya varıldıktan sonra, daha çok, son dönemlerdeki popülaritesinden olsa gerek, TİP üzerinden bir başka tartışma başladı.
Malum, TİP kendi listesi ile girmek istiyor seçime.
TİP başından bu yana, HDP ile dayanışma halinde olmakla birlikte, hatta HDP listelerinden meclise girmekle birlikte, tavrını net koydu.
Doğrusunu söylemek gerekirse, başta ben de meclise girdikten sonra TİP’li vekillerin HDP’den istifa etmelerini eleştirmiştim, çok önemsediğim birinci TİP’in işçi sınıfının ilerici ve örgütlü özneleri, aydınlar ve ilerici / sosyalist Kürtlerin işbirliği ile kurulmasına dayanarak.
(Yeni) TİP, sosyalizmi yeniden Türkiye’nin gündemine sokmak ve bunu da kendi bağımsız hattını mümkün olduğunca koruyarak yapma konusunda ısrarcı oldu.
Bu iddialarında şimdiye kadar başarılı olduklarını da düşünüyorum.
Evet, TİP’in bu başarısının bir ilki ifade etmediği, sosyalizm iddiasının bu topraklarda ilk defa TİP ile popülerlik kazanmadığı doğru.
Evet, Kürt siyasi hareketi geleneğinin partileri aracılığıyla ve Kürt siyasi hareketinden yetişenler de dahil olmak üzere, bir çok sosyalistin mecliste yer aldığı da, almaya devam ettiği de, son derece önemli işler yapıp çok sayıda toplumsal eylemde destek oldukları da, doğru.
Ancak, tüm bu doğrulara karşın, gene de TİP’in ısrarının, sosyalist siyasetin büyük ölçüde sosyalistlerin kendisine hitap eden bir çerçevenin dışına çıkmasında, yani sosyalistler dışındaki kesimlerle buluşmasında, en azından şimdiye kadar, önemli bir rol oynadığını düşünüyorum.
Bu durumda, örneğin sol kamuoyundan kimi eleştiriler alsa da “konut sorunu” gibi, “göçmenler” gibi çeşitli toplumsal sorunlarda somut siyaset oluşturma çabasının da rol oynadığı kanısındayım.
Bu eğilim ve çabaları önemsemek gerektiğini düşünüyorum.
Kaldı ki TİP, örneğin “Sosyalist Güçbirliği”ni oluşturan sosyalist partilerden farklı olarak HDP’ye ya da Emek ve Özgürlük Bloku’na sırtını dönmüş değil.
Bloğun bir parçası.
Elbette TİP’in eleştirilecek yanları da olabilir. Bu eleştiriler de yapılmalı, kimilerinin dozu ve soğukkanlılığı kaçırdığını düşünmekle birlikte, yapılıyor da zaten. Tek liste çağrısı da buna dahil.
Öte yandan, zaman zaman, seçimlere tek liste ile girilmemesi durumunda oluşacak riskten hareket edip, zımni bir şekilde, TİP’in yükseltmeye çalıştığı sosyalist siyaset iddiasının da bu eleştiri oklarından nasibini aldığını görmek gerekiyor.
Seçim matematiğini iyi bilen birisi değilim açıkçası.
Önemsemediğimden üzerinde durmama değil bu elbet.
Tersine, bu işi kemal-i afiyetle yapan bir çok insan var ve onların yaptıklarından faydalanmayı tercih ediyorum.
Seçimlere ayrı listeler ile girilmesi durumunda bir kısım oyun ziyan olabileceği (ve böyle bir zamanda böyle bir lüksümüzün olmadığı) argümanının doğru olma ihtimalinin yüksek olduğunu, dolayısıyla üzerinde durulmaya ziyadesiyle değer olduğunu düşünüyorum.
Bu argüman üzerinden TİP’e dostane bir şekilde kararını gözden geçirme çağrısı ya da önerisi yapılmasını da anlaşılır buluyorum.
Ayrıca bu tür bir hukuku önemli de buluyorum.
Ancak, bu çağrıların, sanki mevcut rejimden kurtulma özlemi TİP’in öznelerinde ve kitlesinde daha az varmış yaklaşımıyla, TİP’in iddialarına, olası seçim matematiği hesaplamalarına ya da sahadaki deneyimlerine kör kalan bir yerden yapIlmasını ise doğru bulmuyorum.
Bu enerjiyi, Emek ve Özgürlük Bloku’ndan uzak duran, ama blok içerisinde yer aldıklarında sadece bloğu değil Türkiye sosyalist hareketini de güçlendirebilecek siyasetlerle, onları katmaya dönük tartışmalarda harcamayı daha anlamlı buluyorum.
Keza TİP, kendi iddiasının peşinden gitmeye çalışırken, Emek ve Özgürlük Bloğu’nun önemli bir parçası olmaya devam ediyor, görünen o ki edecek de.
Bence bu da son derece kıymetli.