8 Temmuz 2018 tarihinde, Türkiye’nin Tekirdağ ilinin Çorlu ilçesi yakınlarında meydana gelen ve 25 kişinin hayatını kaybettiği, 340 kişinin yaralandığı tren kazası, ülkenin en acı verici olaylarından biri olarak hafızalara kazındı. Bu trajik olay, demiryolu güvenliği ve altyapı yönetimi konularında ciddi soruşturmaların yapılmasına neden oldu.
Edirne’nin Uzunköprü ilçesinden İstanbul Halkalı’ya giden tren, Çorlu ilçesi Sarılar Mahallesi yakınlarında raydan çıkarak devrildi. İlk incelemeler, kazanın yoğun yağış sonucu demiryolu hattının altındaki menfezin çökmesi sonucu meydana geldiğini ortaya koydu. Bu durum, demiryolu altyapısının bakım ve denetim eksikliklerini gündeme getirdi.
Kazanın ardından başlatılan yargı süreci, uzun ve zorlu bir dönemi kapsadı. Davada, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) yetkilileri ve diğer ilgili personel hakkında “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma” suçlamalarıyla dava açıldı. Yargılama süreci boyunca birçok tanık dinlendi, bilirkişi raporları değerlendirildi ve geniş çaplı soruşturmalar yapıldı.
25 Nisan 2024 tarihinde sonuçlanan dava sürecinde, mahkeme 9 sanığa hapis cezası verirken, 4 sanık beraat etti. Dönemin TCDD Bölge Müdürü Nihat Aslan’a 15 yıl, bölge bakım müdürü Mümin Karasu’ya ise 17,5 yıl hapis cezası verildi. Bu kararlar, kazada yakınlarını kaybeden aileler ve kamuoyu tarafından dikkatle takip edildi ve adaletin yerini bulması adına yapılan yorumlarla karşılandı.
Çorlu tren kazası davası, Türkiye’de adalet arayışının ve demiryolu güvenliğinin iyileştirilmesi çabalarının bir simgesi haline geldi. Adaletin ne kadar zorlu bir yolculuk olduğunu ve toplumun her kesiminin bu yolculukta önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Özgür Özel’in ve Ahmet Şık’ın sözleri, adalet arayışının sadece yargı süreciyle sınırlı olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir çaba olduğunu hatırlatıyor.
Bu olay üzerine düşünürken, sıkı güvenlik protokollerinin önemi ve altyapı yönetiminde sürekli iyileştirme ihtiyacı vurgulanmalıdır. Çorlu tren kazası, ihmallerin potansiyel sonuçlarını ve kamu güvenliğinden sorumlu olanların dikkatine bağlı olan değerli hayatları hatırlatan çarpıcı bir uyarı niteliğindedir.
Travmanın ardından, Türkiye’nin demiryolu sistemine yönelik güvenlik önlemlerinin artırılmasına yönelik yenilenmiş bir odaklanma söz konusu olmuştur. Olay, ulusal ulaşım güvenlik standartları üzerine daha geniş bir tartışmayı ve gelecekteki benzer kazaların önlenmesi için daha katı düzenlemelerin uygulanmasını teşvik etmiştir.
Daha güvenli ve adil bir toplum yolculuğu devam ederken, Çorlu tren kazası, bu yolculuktaki acı verici bir bölüm olarak kalmıştır, kaybedilen hayatları ve adalet ve güvenlik arayışında direnenleri hatırlatmaktadır.
Eda KAYA