9 Ekim 2015’te Rize’de düzenlediği mitingde şöyle sesleniyordu Sedat Peker:
“Devletimizin askeri, polisi güçlüdür ve ayaktadır. Ne zaman ki bu kadrolar yorgun düşerse, vatandaşın kendini savunma hakkı doğarsa, meşru müdafaa hakkı doğduğu zaman adeta dünyanın şah damarları kesilmişçesine oluk oluk hepsinin kanlarını akıtacağız. Onlara merhamet etmeyeceğiz.”
Bu naranın ertesi günü, 10 Ekim 2015’te kan oluk oluk aktı. Ankara’da DİSK, KESK, TTB, TMMOB çağrısıyla düzenlenen Emek, Barış ve Demokrasi Mitingine düzenlenen bombalı saldırıda 103 kişi hayatını yitirdi, yüzlerce insan yaralandı.
Peker oluk oluk akan kan sözlerini 11 Ocak 2016’da yayımlanan Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne ilişkin yaptığı açıklamada tekrarladı ve katliam fantezisine yeni bir boyut ekledi: Akademisyenler, (Alaattin Çakıcı’nın Nuriye Uğur Kılıç’ı öldürttüğü gibi) eşleri ve çocukları önünde değil “lüks yerlerdeki işyerlerinde” infaz edileceklerdi. Ardından Müslüman Türk’e yakışır bir şekilde intikam almış olanlar akademisyen kanlarıyla duş alacaktı. Peker’in öngördüğü gibi bazı akademisyenler işyerlerinde saldırıya uğradı. Kimi gazeteler çarşaf çarşaf akademisyenlerin fotoğraf, isim, adreslerini yayımlamaya başladı.
Geçen pazartesi gecesi Süleyman Soylu’yla televizyon programına katılan gazetecilere yönelik bir tweet atan Peker o dönemki sözlerine açıklık getirmiş:
“Kanla ilgili söylemiş olduğum olayların hepsi söylendiği dönemde hükümetin lehinedir. Çünkü o zaman korku iklimi oluşturmak lazımdı.”
Bu lüzum acaba nasıl hasıl oldu? Peker bu kararı kendisi mi aldı? Yoksa bir kısmını aktardığı faaliyetler gibi birilerinin ricası ve telkiniyle mi bu açıklamaları yaptı? Açıklamalar dışında başka bir faaliyeti oldu mu? Oluşturulan korku iklimi Peker’in sözlerinden ibaret olmadığına göre, o dönem gerçekleştirilen bombalı saldırılar bu iklim mühendisliğinin neresine oturuyor?
“Korku iklimi” lafı yenilir yutulur laf değil. Frenkçe’de “terör” derler. Peker’in sözleri 2015’ten itibaren ülkenin içinden geçtiği terör dalgasını siyasi bir lüzum olarak açıklıyor. Acaba kamuoyunun tartışmayı Susurluk’la sınırlı tutmayıp 2015’lere doğru genişletmesi gerekmez mi? Mesele Peker’in inandırıcılığı, kredibilitesi değildir. Mesele sadece adli konular olarak uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, kara para ve yolsuzluk da değildir. Mesele toplumun gayrinizami harp teknikleriyle yönetimidir. Çünkü bütün bu adli suçların işlenebilmesini mümkün kılan esas sebep bu suçlarda lüzum gören siyasi kompozisyondur.
Bu bağlamda, korku iklimine giden yolda 2015’in kronolojisini hatırlamakta fayda var:
28 Şubat 2015: Hükümet ve İmralı heyeti arasında Dolmabahçe Mutabakatı fotoğrafı çekildi.
10 Mart 2015: Sedat Peker tahliye edildi.
27 Mart 2015: Kamuoyunda İç Güvenlik Yasası olarak bilinen kanun TBMM’de kabul edildi.
5 Nisan 2015: Hükümet çözüm sürecini resmen sonlandırdı.
18 Mayıs 2015: HDP’nin Adana ve Mersin binaları bombalı saldırılara hedef oldu. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Mersin’deki binanın girişindeki kameraların bağlı olduğu bilgisayarın saldırıdan önce hacklendiğini ve bu nedenle kayıt yapamadığını açıkladı. HDP Genel Merkezi açıklamasında HDP’ye 5 ayda 34 ilde saldırı gerçekleştirildiğini vurguladı. Toplam saldırı sayısı 70’i aşmıştı.
5 Haziran 2015: HDP’nin Diyarbakır mitingi bombalandı. 5 kişi hayatını kaybetti, 400 kişi yaralandı.
7 Haziran 2015: Genel seçimlerde HDP ilk defa yüzde 10 barajını aşarak üçüncü büyük parti olarak TBMM’ye girdi. Başbakan Davutoğlu “istikşafi” görüşmelere başladı.
20 Temmuz 2015: Kobanê’ye yardım için Suruç’ta toplanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonuna düzenlenen saldırıda 33 kişi hayatını kaybetti.
22 Temmuz 2015: Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki özel hareket polisi öldürüldü. Olayla ilgili tutuklananlar Mart 2018’de beraat ettiler. Beraat kararı nisan 2019’da üst mahkeme tarafından onandı.
6 Eylül 2015: PKK’nin Dağlıca’daki saldırısında 16 asker hayatını kaybetti, altı asker yaralandı.
7 Eylül 2015: PKK’nin Iğdır’daki saldırısında 13 polis hayatını kaybetti, bir polis yaralandı.
17 Eylül 2015: Hak-İş, Memur-Sen, MÜSİAD, Türkiye Kamu-Sen, TBB, TEMAD, TESK, TİSK, TOBB, Türk-İş, TÜRKONFED, TÜRMOB, TÜSİAD, TZOB, Teröre Hayır Kardeşliğe Evet mitingi düzenledi.
10 Ekim’de barışseverler ülkede yükselen şiddete, savaşa dur demek için sokağa çıkmışlardı. “Görülen lüzum üzerine” barışın susturulması, sindirilmesi, korku iklimi yaratılması gerekiyordu. Yaralıları kurtarmaya çalışan barışseverlerin üzerine atılan gaz bombaları, sürülen zırhlı araçların belleklerde 1 Mayıs 1977’yi çağrıştırması bir tesadüf değildir. 10 Ekim 2015 bir dönüm noktasıdır. Bugün ortaya çıkan manzarayı sadece bir mafya hikayesi olarak tarif etmek eksik olmakla kalmaz, psikolojik harbin tanımladığı sınırlar içinde hareket etmek anlamına gelir.
Kaynak: Evrensel Gazetesi